16 Ağustos 2013 Cuma

Sami Paşazade Sezai Biyografisi

Tanzimat ‘tan sonra yetişen ikinci edebi nesle mensuptur. 3.Ahmet devrinde ordu ile Mora’ ya giden, Tripoliçe’de tekke kuran bir ailenin çocuğudur. Dedesi Halveti şeyhlerinden müderris ve şair Elhac Ahmet Necip Efendi’dir. Aile ilmiyeyle ilgilenmekle beraber askerlikten de uzaklaşmamıştır. Dedesi, Mora Rumları’nın isyan ederek altı ay boyunca Tripoliçeyi kuşatmaları esnasında, maddi ve manevi olarak askerler arasında bulunur; üç oğlu ve kendisi esir düşürler, bütün mallarına el konulur. Ahmet Necip Efendi’nin şehit edilmesi ailenin tarihinde bir dönüm noktası olur.








 Ailenin geçimini bir süre evlerindeki Rum hizmetçi çalışarak temin eder. Bu Rum hizmetçinin gayretleri, İngiliz Konsolosluğunun kefil olması ve rehin bırakmak şartıyla ailenin Mısır’a göç etmesine izin verilir. İskenderiye ‘de aile Mehmet Ali Paşa’nın büyük ilgisi ile karşılanır bu ilgiden dolayı da yirmi beş yıl kadar Mısır’da kalırlar ve Osmanlı imparatorluğunda çeşitli hizmetlere girer. Mısır ‘dan İstanbul ‘a geldiğinde Taşkasap’da bir konak satın alır . Sezai’nin babası ile birlikte pek çok Mısırlı zengin aile İstanbul’a yerleşmek zorunda kalır. Bu göç hadisesi İstanbul’un sosyal hayatında büyük bir değişiklik ve yeni bir moda başlatır. Bu aileler vasıtasıyla İstanbul’da alafranga bir hayat başlar. Ahmet Cevdet Paşa Maruzat’ında, bu durumu tenkit ederek , ‘Elhâsıl Mısır döküntüleri İstanbul ahalisinin ahlakını bozmakla devlet ve millete azim zararları dokundu ‘ der.

 Sami Paşazade Sezai, işte Taşkasap’taki bu konakta, Paşa’nın ikinci hanımı Gülarayiş Hanım’dan 1859 Temmuzunda dünyaya gelir. Çocukluk ve ilk gençlik yılları bu muhteşem ve müreffeh konakta geçer. Görkemli bir hayat içinde büyüyen Sezai, babasından dolayı, Yusuf Kamil Paşa, Namık Kemal, Ebbüzziya Tevfik, Kazım Paşa, Recaizade Ekrem ve Apdülhak Hamit gibi şahsiyetlerle konakta gerçekleşen sanat fikir hareketleri üzerine yapılan sohbet ve atışmalardan yararlanma imkânı bulur. Baba ocağında maddi ve manevi yönden zengin bir ortamda yetişir. Özel bir öğrenim görür. Arapça ve Farsça bunun yanında yabancı öğretmenlerden Fransızca ve Almanca dersleri alır. On dört, on beş yaşlarında Namık Kemal’i eserleriyle tanıyan Sezai, heyecan ve cesaret kazanmaya başlar. Hamid ‘in etkisinde kalır, onun aracılığıyla İran şairi Sadi’yi tanır ve sever. Sanatçılar çevresinde büyüyen yazar, kendisini bu hazır ortamda bulur ve 1872’den sonra basın hayatına adım atar. Kamer ve İttihat gazetelerinde ilk denemelerini yapar. N.Kemal’le on yedi on sekiz yaşlarında tanışır. O, tutuklandığı zaman sık sık onu ziyarete eder. Daha sonra mektuplaşmaları başlar. Hayatı boyunca ona sevgi ve saygıyla bağlı kalır.

Sezai’nin ilk resmi göreve, ağabeyi Suphi Paşa’nın Evkaf Nazırlığı sırasında Evkaf-ı Hümayun Mektubi Kaleminde başlar ( 1879) . 1880’de Londra’ya gider. Londra’da dört yıl Londra Sefaret-i Katib-i Sanisi olarak çalışır. Bu yıllarda Avrupa edebiyatını tanıma imkânı bulur. Victor Hugo, Lomartine, Musset, Alphonse, Doudet ve Pieme Lati’den birçok eser okur.  Daha sonra İngiliz edebiyatında Shakespeare’i tanır; Onun Hamlet, Makbet, Romeo ve Jülyet, Otello adlı eserlerini okur.  İstanbul ‘a dönünce, Hariciye Nezareti İstişare Odası Muavini olarak işe başlar (1886). Bu sırada aynı yıl Latife Hanım’la kısa süren bir evlilik yapar.1894 yılında Ahmet Cevdet’in çıkardığı İkdam gazetesinde makale ve hikâyeler yazar.1886–1901 yıllarını İstanbul’da geçirir. Bu devre edebi bakımdan en verimli dönemini teşkil eder.

Sezai Bey, hürriyet fikrine sahiptir. Bu yüzden, hükümetle anlaşmakta zorluk çeker ve yurt dışına çıkmayı tasarlar. Marsilya ‘ya oradan Paris’e geçer (1901). Paris’te İttihat ve Terakki Cemiyetine katılır, Jön Türkler gazetesinde yazılar yazar. Sonra gazetenin yazı işlerini üstlenir; bazen imzasız, bazen rumuzlu yazılar yazar. Cemiyet içinde saygın bir yere gelir. Cemiyet içinde saygın bir yere gelir. Sezai, yurt dışına maceralı kaçışını Servet-i Fünun’da yayınladığı “1901 ‘e Ait Bir Hatıra” başlıklı hem komik hem de hazin yazısında anlatır. Paris yıllarında siyasi ve edebi şahsiyetlerle tanışma imkânı bulur.

Bu maceralı yolculuktan sonra Paris’te Jön Türklere katılan Sezai, İkinci Meşrutiyet’in ilanına kadar Ahmet Rıza’nın çıkardığı, İttihat ve Terakki’nin organı Şura-yı Ümmet’te, Osmanlı devletinin iç ve dış politikasını, rejimi şiddetle tenkit eden politik ve sosyal makaleler yazar.

 Sezai Paris’teki yedi yıllık faaliyetine ve bazı Jön Türklere ait dikkate değer bilgileri “1901’den İtibaren Paris’te Geçen Seneler”, “Paris Hatıratından”, “Paris’te Yedi Sene” adlı hatıra yazılarında sanatkârane bir üslupla dile getirmiştir.

1908 Meşrutiyetiyle Avrupa’da edindiği bilgi ve tecrübeyle İstanbul’a döner. 1909’da Selanik’te İttihat ve Terakki’nin toplantısına katılır ve Mustafa Kemal ile burada tanışır. Apdülhamit’in baskı yönetimine karşı mücadele eder. 1901–1921 arası Madrit seferidir.  Ancak 1914 yılında sıhhati bozulduğundan, 1921’e kadar uzun süreli izinlerle sık sık görevinden ayrılır. Doktorların tavsiyeleri üzerine 1916–1918 yıllarını İsviçre’de geçirir. “ İsviçre Hatıratı”  başlıklı yazıları bu devrenin mahsulüdür.

İspanya yılları ise Türk edebiyatına “Gırnata ve El-Mescidü’l Camia: Elhamra” başlıklı iki nefis yazıyı kazandırmıştır.

 Trablusgarp Balkan, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele yıllarını yurt dışında geçiren Sezai, derin bir ıztırap içinde, vatanını uğradığı haksız saldırı ve işgaller karşısında, o zamana kadar savunduğu ve örnek aldığı batı medeniyeti hakkında fikirlerini de değiştirdi.  “Çanakkale’ye Dair”, “Kahraman Türk Zabiti”, Yaralı Bir Asker” başlıklı yazılarında ve Süleyman Nazif’in kitapları dolayısıyla yazdığı “Malta Geceleri” ve “Çalınmış Ülkeler” başlıklı yazılarında bu fikir değişikliği ve derin hayak kırıklığı açıkça görülür. Bir süre Süleymaniye Kız Lise’sinde Türkçe Öğretmenliği yapar.  Yaş haddinden emekliye ayrılır. Kendisine TBMM tarafından aylık bağlanır. Maddi bakımdan sıkıntı çeker gördüğü destekle hayatını devam ettirir. Yakalandığı zatüreden kurtulamaz, yetmiş yedi yaşında ( 26 Nisan 1936 ) İstanbul ‘da ölür. Küçük Su Mezarlığı’nda Recaizade Ekrem’in yanına gömülür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder